Biraz terk-i diyar etmişim gibi olmuş. Yazmaya defterlerimde devam etsem de buraya uğramak için hadi şu geçsin, öbür hafta bakarım diye diye aylar geçirmişim. Yazın neredeyse iki ay vize başvurusu süreci ve stresiyle uğraştım. Eylülün bir kısmı da seyahatle geçiverdi. Fakat Ekim ne zaman başladı ne ara 20'si oldu onu hiç anlayamadım. Hazirandan sonra günlere bir şeyler oluyor ve kendimi Aralık'ta buluyorum. Neyse ki şimdi yakaladım Ekim'in bir ucundan da gelip yazabiliyorum.
-
Esnek çalışma saatlerimi ruh sağlığım için daha verimli kullanmaya karar vererek seramik kursuna yazıldım. Neredeyse bir ay oldu. Mükemmelliyetçi ve fazla düşünmeye meyilli zihinlere fiziksel bir uğraşın iyi geldiğini okumuştum bir yerde. Ne kadar doğruymuş. Kili görmek ve dokunmak öyle rahatlatıcı ki her hafta kurs gününü iple çekiyorum desem yeridir.
-
Haftanın bazı günleri evde, bazı günleri labda çalışıyorum. Çalışırken ara verme konusunda çok kötüyüm, odaklandıysam sırtım belim ağrıyana kadar kalkmam diyebilirim. Yemek yemek için de uzun aralar vermem. Evde sorun yok hemen bir şeyler hazırlayıp yiyip dönebiliyorum, ama lab çevresinde yemek seçeneği hem kısıtlı hem git-ye-gel zaman alıyor, öyle olunca ben zaten belirli saatlerde orada olduğum için sıklıkla aç çalışıyordum. Lab diyince fizik kimya laboratuvarı gelmesin aklınıza bu arada, daha çok ofis gibi bir alan.
Bu dönemin başında kendime bir yemek çantası, birkaç saklama kabı, bir küçük termos ve şu Weck kavanozlardan aldım gittiğim günler yemek taşımak için. Bilgisayarın yanına su ve yemek koymayı sevmediğim için yemek çantası iyi oldu ve metro kullanmama rağmen iki çantayı idare etmesi zor olmuyor. Yemek yemeye gitmeye üşendiğimden ya da istediğim gibi bir şey bulamadığımdan aç aç çalıştığım günler geride kaldı. En kötü ezilmemiş bir meyvem, içinde ne olduğunu bildiğim bir sandviçim oluyor sıcacık çayla.
-
Bu mantarı öğrendim geçenlerde: Cerioporus squamosus, İngilizce adı Dryad's Saddle, Türkçede Pullu mantar imiş. Adını şapkasındaki pullardan alan bu mantar türünün beni en çok şaşırtan özelliği kesildiğinde karpuz gibi kokması oldu. Doğa tüm muziplikleriyle kocaman bir oyun parkı gibi adeta.
-
Kendimi bir anda Aralık'ta buluyorum demiştim ya, şimdiden alacağım hediyeleri düşünmeye başladım. Erkek arkadaşımın hem doğum günü, hem Noel hediyesi, aile ve yakın arkadaşlara küçük yılbaşı hediyeleri. Hediyeleşmeyi, birini düşünüp ona sevebileceği bir şey armağan etmeyi seviyorum maddi değerinden bağımsız olarak, hatta rastgele denk gelinmiş hediyeler daha mutlu ediyor beni. Şurada bunu gördüm, sen aklıma geldin. Dost'ta bu kitaba rastladım, tam senlik dedim gibi hediyeler. Siz hediyeleşmeyi sever misiniz?
-
Şimdilik benden bu kadar, arayı açmamak dileğiyle :)
